Ana içeriğe atla

ÖLÜMÜN KOKUSU

Kırmızı bir araba duruyor küçük çocuğun önünde. Kapıya doğru uzatıyor ellerini. Egzoz kokusu sarhoş ediyor sokaktan geçenleri. Kaldırımları siyaha boyuyor arabaların dumanı. Bir şehir neden sizce hep siyahtır?

Pencerenin hemen dışında geride kalıyor yaşlı bir adam. Radyoda pek bilinmeyen bir şarkı pop sanki; cıstak cıstak ediyor yaylandıkça koltuklar.

Yabancı bir adam sürüyor arabayı, sağ koltukta ise bir kadın gözleri yaşlı. Korkutucu bir sessizlik! bugün neden doğmak ister insan. Bir çocuk neden hep arabanın arkasından bakar. Kaçırmamak için düşleri, geride kalanları unutmamak için, her defasında döner ve bakar arkasına.

Gidilecek yere varıldığında açılan sadece bir kapıdır. Dünya neden böylesine büyük, şu inşatta çalışan adamın elleri kocaman, yan fırından sıcak ekmek kokusu burnuma işlerken canımın ne çektiğini bilmiyorum. Kırmızı ayakkabılarımı bağlıyorum daha dün öğrendim ayakkabı bağlayabilmeyi. Defalarca kurdele atıyorum tekrar tekrar bağlıyorum her defasında hiç sıkılmadan.
Geçmişi kaybetmek istercesine daha sıkı düğümlüyorum. Annem sesleniyor içeriden; koşarak yetişiyorum kapı kapanmadan. Uzatıyor ellerini ve yamuk duran yeleğimi düzeltiyor.
Gözlerime bakıp dudaklarıma masum bir öpücük konduruyor. Bu fırsatı kaçırmıyorum kucağına çıkıp omzuna koyveriyorum başımı.

O sabah uyandığımda annemin çoktan işe gittiğini bildiğim halde yatak odasına heyecanla koşarken buluyorum kendimi. Dudaklarımda ondan kalan izleri taşırken, korkuyorum yalnız kalmaktan. Pencereler, kapı, masa ve bu damlatan musluk hepsi çok yabancı.
Öğlen sonu papyonumu takmış kırmızı ayakkabılarımla sokakta buluyorum kendimi. Yolun sonunda onu görüyorum koşmaya başlıyorum. Önünde duruyorum, bir anda arkamı dönüyorum suratım asık kollarım bağlı yavaşça yürüyorum. Omzuma dokunan parmağın gürültüsü ile uyanıyorum çocuksu kırgınlığımdan. Döndüğümde o önümde diz çökmüş iri gözleriyle bana bakıyordu. O Kalkmak üzereyken ellerimle kollarını kavramaya çalıştıysam da başaramadım. Ayak parmaklarımın ucunda yükseldim onu öperken kurdele biçimindeki bağlarım çözülüyordu.

Evdeki kitapların karşısında bir adam, gözlükleri var büyük bir ihtimal uzağı göremiyor. Kitaplarımızı karıştırıyor sinirlenip yumruklarımı olabildiğince sert sıkıyorum. Beni fark ettiğinde korkmasını istiyorum.
Şimdi bana doğru yürüyor ve korkuyorum. Bu yabancı adam İçimden geçiyor dehşete kapılıyorum. Bir insan nasıl bir diğerinin içinden geçebilir.

Anneme koşuyorum gözlerimde yaşlar bir kitap devriliyor hemen ardımda. Dimitır Dimov Tütün. Çocuk annesinin kucağında hayretle soruyor; Salonun ortasındaki o gözlüklü adam kim diye. Anne telaşlı, uzatıyor dudaklarını endişeli çocuğun kulaklarına; oğlum o gözlüklü delikanlı sensin diye cevap veriyor.

O gün yerde yatan sadece Dimitır Dimov’du genç delikanlı düşen kitabı nazikçe yerden kaldırdı. Sanki incitmek istemiyor gibiydi. Dudaklarına dokundu parmaklarıyla kimse yoktu etrafında ama emindi biri onu dudaklarından öpmüştü. Annesiydi gelen çok uzaklardan gelip oğlunu ilk defa öpmüştü. Onu oğlunun bu nazik tavrı mı kışkırtmıştı?

Şimdi odada üç kişiydiler; Dimitır Dimov, Gözlüklü delikanlı ve kırmızı ayakkabılarıyla o küçük çocuk. Karanlık çökerken evin içine, ölümün kokusu kitapların arasından çıkıyor ve hızla yayılıyordu. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEDYA VE DEMOKRASİ

Demokrasi insanlık tarihinin en eski kavramlarındandır. Antik yunan dönemine kadar uzanan bu macera inişli, çıkışlı birçok dönemden geçmiştir. Dönemi demokrasinin bebeklik çağı olarak nitelemek yanlış olmayacaktır. Yunan toplumda yaşayan aristokratlar ve filozoflar yarattıkları demokrasi kavramının nimetlerinden faydalanan ilk kişilerdi. Hatta bu dönemlerde Platonun yazmış olduğu devlet kitabında ideal bir yönetimin nasıl olması gerektiği şekillendirilmiştir. Toplum hakkında kritik kararları alma ve oylama yetkisinin tamamı ile filozoflara verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Roma cumhuriyeti de aynı yönetim anlayışından etkilenmiş ve kendi demokrasi anlayışını inşa etmiştir. Tüm bu tarihsel sürece bakarak, modern anlamda bir demokrasi düşüncesine kapılmamamız gerekmektedir. Zira kadınların kurulan bu ilkel demokrasi biçimlerinde söz hakları asla olmamıştır. Demokrasi kavramı; bir kılıca benzetilmiştir. Demoklesin kılıcı hükümdarın tepesinde sallanmakta ve onu denetlemektedir. Demokras

SAVAŞ VE BARIŞ

Doç. Dr. İlker Belek “ Kısa vadede Amerika, Avrupa Birliği, NATO, Çin, Rusya ve İran bloklarının bir üçüncü dünya savaşına cesaret edebileceklerini düşünmüyorum” Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı  Ana bilim  Dalı Uzmanı; İlker Belek ile bölgemizde yaşanan sıcak gelişmeleri ve yeni bir dünya savaşının gerçekleşebilme ihtimaline ne kadar yakın olduğumuzu konuştuk.  İlker Belek, toplumsal konulara ilişkin duyarlılığıyla ve sol haber portalında kaleme aldığı yazılarla siyasi gelişmelere sessiz kalmayan ender akademisyenlerden. Dünyanın yaşadığı derin ekonomik krizlerin ve Sovyetler Birliğinin çözülmesi ile birlikte insanlığın problemlerinin katlanarak arttığına vurgu yapan Belek, bu krizden çıkabilmenin tek yolunun ekonomik alanda yapılacak olan köklü değişiklikler olduğunun söyledi. Son yıllarda dünyadaki gelişmelere bakarak üçüncü dünya savaşının eşiğinde olduğumuz hakkındaki değerlendirmelere ilişkin düşünceleriniz nelerdir? Bu soruyu birkaç başlığa ay

EROS VE UYGARLIK

Modern dünya; hepimizin yaşadığı, elektronik ağlarla çevrili ve bir bölümü tamamı ile çöplüğe dönmüş olan uygar gezegenimize verdiğimiz bir ad. Yaşadığımız hayat, buharlı makinelerin ardından insanlığın kendi yarattığı metaların kontrolüne girdiği, duygu dünyasının, düşünce ve akıl eksenin büyük oranda ters düz olduğu muazzam bir yapay zeka medeniyeti. Korkmayın bu yazı bir filmin senaryosundan ya da hazırlanmakta olan bir belgeselden alınmamıştır. İdeoloji; kimine göre korkutucu, kimine göre var olduğu yaşama yönelik olarak geliştirdiği düşünüş biçimi ve bazı sığ düşünürlere göre ideoloji komünizm anlamına gelmektedir. Küçük bir not; yaşadığımız yüzyılda herkes kendisini önemli bir düşünür sanmaktadır. İdeoloji; çevremizde bulunan her an ve her dakika gördüğümüz ve yaşadığımız sistemin aslında ta kendisidir. Reklam panoları, büyük alışveriş merkezleri, toplu taşıma araçları, yazılı ve görsel medyada yer alan mesajlar özetle zihnimize aktarılan her çeşit bilgi ideolojidir. Birey,